Aşura Gününün Faziletleri
Rubeyyı’ binti Muawiz -radıyallahu anha-nın rivâyet etdiğine göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Ensârın köylerine Aşûre Günü kuşluk zamanı haber gönderdi ve: “Her kim sabahleyin iftar etdiyse günün geri kalanını imsak etsin, yani bir şey yemesin, her kim oruca niyyet etdi ise orucunu tamamlasın.” (1) buyurdu.
Rubeyyı’ -radıyallahu anha- der ki, biz artık Resûlullah’ın bu emrinden sonra Aşûra gününün orucunu tutardık ve küçük çocuklarımıza da tuttururduk ve onlarla mescide girerdik ve çocuklarımıza boyalı yünden oyuncak verirdik, bunlardan yemek için ağlayan olursa iftar vakti erişinceye kadar bu oyuncaklarla eğlendirirdik.” (2)
Bakınız, Zaman-ı Saadette, Sadr-ı İslâmda müs-lüman evlâdlarına namaz ve oruç gibi ibâdetlere tâ küçükten alışdırmağa nasıl dikkat edilmiştir!
Çocukların oruç tutmaları hakkında cumhûr ulemaya göre bulûğa ermeyen çocuklara oruç vâcib değildir, müstehabdır demişlerdir. İmam-ı Şâfi’î’ye göre çocuğun oruç tutmağa kudret-i bedeniyyesi olursa alışdırmak için oruç emir olunur. Yaş haddini de yedi veya on yaş olarak ta’yin etmiştir. İshak’a göre oruç oniki yaşında emrolunur. Ahmed bin Hanbel’e göre ise on yaşında emir olunur.
Evzâî de: Çocuğun kuvve-i bedeniyyesine zaaf ârız olmaksızın üç gün üst üste oruç tutturulursa müstehab olur, demiştir.
Sarih ulemâya göre çocukların ibâdete alıştırılmaları için bu müstahsen addedilmiştir. Ve bunların vesile-i hayr ve bereket olacağını kabul etmişlerdir.
Şu kadar ki bu, neşv ü nemâ çağında olan çocuğun kuvve-i bedeniyyesine zaaf îrâs etmemek şartına bağlıdır. Çünkü sağlam mükellefe bile seferde meşakkatine binaen iftara müsaade edilmişdir. Allah’ın:
“Allah sizin için kolaylık diler, sizin için zorluk dilemez. ” (3) buyurduğu da unutulmamalıdır.
Buhârî’nin İbn-i Abbas -radıyallahu anhüma-dan rivâyet ettiğine göre: Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Medine’yi teşrif buyurdukları vakit yahûdilerin Aşûra günü oruç tuttuklarını gördü ve:
“-Bu ne orucudur?” diye sordu. Onlar da cevâben:
– Bu gün iyi bir gündür. Bu gün Allah -azze ve cell-Benî İsrâîl’e düşmanlarından necât verdiği bir gündür; yani Fir’avn’ın şerrin’den kurtulduğumuz gündür, dediler, Resûlullah da:
” – Biz Musa’ya sizden daha yakın bulunuyoruz, buyurdu ve Mekke’deki gibi o gün oruç tutdu ve o günün oruç tutulmasını emir buyurdu. ” (4)
Aşûra orucu hakkındaki fıkhî hükme gelince: Bu orucun vâcib değil sünnet olduğuna ulemânın ittifakı vardır. Yalnız ibtidâ-i islâmdaki hüküm hakkında ihtilâf edilmiştir. Bu oruç İmam Ebû Hanîfe’ye göre vâcibdi. İmâm-ı Şafiî’den gelen iki rivâyetin meşhuruna göre âşura orucu ilk teşrî’ buyurulduğu zamandan berî kat’ıyyen vâcib olmayıp sünnet olarak devam edip geldiğidir. Şu kadar ki müekked bir sünnettir. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra âşûra orucu müstehab olmuştur.
Bu günün faziletleri cümlesinden olarak, Allah’ın, Âdem -aleyhisselâm-ın tevbesini bu günde kabul ettiği ve Âdem’in bu günde ‘Safiyyullah’ olduğu, İdris -aleyhisselâm-ın yüce bir mekâna bu günde ref olunduğu, Nuh’u gemiden bu günde çıkardığı, İbrahim’i ateşten bu günde kurtardığı, Tevrat’ı Musa -aleyhisselâm-a bu günde indirdiği, Yûsuf’u zindandan bu günde kurtardığı, Ya’kub’un gözlerinin bu günde iade olunduğu, Eyyûb’un bu günde şifâya ka-vuşduğu, Yûnus’un balığın karnından bu günde kurtulduğu, Kızıldeniz’in Benî İsrail’e bu günde yarılıp geçtikleri ve kurtuldukları, Dâvûd -aleyhisselâm-ın bu günde mağfiret olunduğu, Süleyman’a bu günde mülk ve saltanat verildiği ve Muhammed -aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm-ın geçmiş ve gelecek günâhlarının bu günde mağfiret olunduğu rivayet olunur. Dünyânın yaradılmağa ilk başlandığı, yeryüzüne yağmurun ilk yağdığı gün âşûra günüdür, diye de rivâyet olunmuştur.
Bu günde eve çeşitli ve bol erzak almak, muhtaçlara tasaddukta, komşu ve akrabaya ikramlarda bulunmak sene boyunca berekete vesile olur. Yine bu günde oruçlu bulunup gecesini de ihya etmenin büyük ecir ve rizây-ı ilâhîye sebeb olacağı ifâde buyurulmuştur.
Yahudilere benzememek için dokuzuncu ve onuncu günleri yahud onuncu ve onbirinci günleri beraber oruç tutulması gerektiği İbn-i Abbas’dan rivâyet edilmiştir.
Er-Ravzu’l-Fâık kitabında şu kıssa anlatılır:
Bir vakit Basra’da servet sahibi bir adam vardı. Her senenin âşûra gününde müslüman kardeşlerini evine toplar, sabaha kadar Kur’ân okuyarak okutarak geceyi ihya ederler, nerde fakîr ve yoksul, kimsesiz varsa buldurur, hepsine tasaddukda bulunur, dul ve yetimlere ikramda bulunur, elinden gelen hayrı fazlasıyla yapardı. Evinin bitişiğinde bir komşusu bulunuyordu ve komşusunun hem anası, hem de kızı senelerden beri yürüyemez vaziyette idiler. Kız, babasına sordu:
-Babacığım bu gün nedir? Komşumuz herkesi evine toplayıp bu geceyi Kur’ân ve zikirle ihya ediyor? Babası:
-Yavrucuğum, bu gün âşûra günüdür, Allah katında bu günün hürmeti büyüktür, ayrıca çok da faziletleri vardır, dedi.
Sonra uykuya vardılar. Fakat kız çocuğunun gözüne uyku girmiyordu.Sanki nefesi kesilmiş bir halde huşû’ ve haşyet ile Kur’ân’ı ve zikrullah’ı dinliyordu. Kur’ân’ın hatim duâsını yapdıkları vakit, yüzünü semâya doğru çevirdi ve Allah’a niyâz ederek:
-Ey Mevlâm! Bu gecenin senin indindeki hürmeti hakkı için, senin rızânı kazanmak için bu gece Kur’ân’ını okumak için uyumamış kulların hürmeti için beni şu hâlimden kurtar, kalbimin kırıklığını sar! dedi. Daha sözünü bitirmemişdi, o anda afiyet bularak bütün ağrı ve sancılarından kurtularak kalkıp doğruldu. Sabahleyin bu hâli görünce şaşıp kalan babası:
-Kızım bu nasıl oldu? diye sordu. O da;
-Babacığım, bu gün ile Allah’a tevessül ettim. O da ânında bana sıhhatimi ihsan etti, dedi.
(1) Buhârî, Savm, 69.
(2) Tecrid-i Sarih Terc. 6/288.
(3) Bakara Sûresi, 185.
(4) Buharî, Savm, 69.