Umre

Sevgili Kardeşlerim!
Bir ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Şüphesiz Safa ile Merve, Allah’ın (dininin) nişanelerindendir. Onun için her kim hac ve umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret eder ve onları da tavaf ederse, bunda bir günah yoktur. Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah onu bilir, karşılığını verir.”1 Bir hadis-i şerifte ise Allah Resulü (sas) şöyle buyuruyor: “İki umre, aralarında işlenen günahlara kefarettir. (Allah tarafından) kabul gören haccın karşılığı ise ancak cennettir.”2

Kardeşlerim!
İnsanlık için kurulan ilk ibadet evi Mekke şehrindeki Kâbe’dir. Kâbe, ibadet etmek için kendisine yüzümüzü döndüğümüz kıblegâh olmanın yanında hem rahmet kaynağı hem de hidayet vesilesidir.3 Bu konumu itibariyle her zaman Müslümanların hasret çektiği, görmeği arzuladığı kutsal mekândır. Etrafı ile beraber, peygamberler vasıtasıyla tevhid akidesinin yansıdığı, ihlaslı müminlerin yetiştiği, Allah’a ve peygamberlerine bağlı olmanın en canlı örneklerinin yaşandığı müstesna bir yerdir. Bu sebeple ona yönelen her mümin tarihin bu saf ve samimi havasını yaşamak ve hissetmek arzusunu ve gayretini taşır. Hali vakti yerinde olan, yani yolculuğuna gücü yeten her Müslümanın ömründe bir defa orayı ziyaret etmesi farzdır. Hac ayları içerisinde belli yerleri ziyaret etmek ve ayet ve hadislerde belirtilen ibadetleri ifa etmek olan bu ibadete hac diyoruz. Hac ayları dışında nafile bir ibadet olarak Kâbe’yi ziyaret etmeğe de umre denir. Umre ibadeti, hacdan farklı olarak sadece Kâbe’yi ziyaret ve Safa ile Merve arasında sa’y yapmakla sınırlıdır.

Aziz Kardeşlerim!
Hac ibadetinin icra edildiği mekânlar Hz. İbrahim(as)’ın hatırasının yaşandığı yerlerdir. Hayatın çeşitli sıkıntılarıyla bunalan ruhumuzu sakinleştirmek, tevhid akidesinin saf ve arı tarihine yolculuk yapmak, insan-ı kâmil olan peygamberlerin hatıralarını yâd etmek için oraya seyahat etmek o manevi atmosferin berrak havasını solumak her inanç sahibine manevi zindelik kazandıracaktır. Dünyadaki mevki ve makamdan sıyrılıp sade bir kul olmanın zevkini yaşamaya ihtiyacı olanın sığınabileceği en güvenli limandır Kâbe. İbrahim(as)’ın tevhid mücadelesini tefekkür etmek isteyen, Efendimiz (sas) gibi oralarda ibadet etmeğe talip olan mümin, imanında, ibadetinde ve yaşantısında da onların hayatına talip olmalıdır. Hac veya umreyi, hayatımıza bir seyahat hatırası olmaktan ziyade günahlarımızı silen, bize yeni bir başlangıç yapma fırsatı veren, ömrümüzde yakalayabildiğimiz en önemli imkân olarak anlamalıyız. Bu ibadetlerden sonra da mükellefiyetlerimizin devam ettiğini bilmeliyiz. Bize haccı ve umreyi öğreten Efendimiz(sas)in ibadetlerin dışında da hayatımızın önderi ve yol göstericisi olduğunu unutmamalıyız. Evimizde, işimizde, beşeri ilişkilerimizde onun yol göstericiliğinde hayatımıza devam etmeliyiz. İşte o zaman ibadetin
tadına varırız.

Kardeşlerim!
Her kesin aynı kıyafet içerisinde ve aynı kelimelerle niyaza durduğu, duaların kabulü için önem arz eden zaman ve mekânlarda dua etmeli ve dua almalıyız. Efendimiz (sas) umreye giden Hz. Ömer(ra)’e şöyle buyuruyor: “Kardeşçiğim! Duana bizi de ortak et ve bizi unutma!”4 Rabbimiz bize umreyi ve umrede yapılan duaya nail olmayı nasib etsin.

 

İl İrşat Kurulu

1 Bakara, 2/158
2 Buharî, ‘Umre’ 1
3 Al-i İmran, 3/96
4 Tirmizi, ‘Deavat’ 109

Exit mobile version