İslami HaberlerManşet

Diyanet İşleri Başkanı Görmez’den Veda

Diyanet İşleri Başkanlığı görevinden emekliliğe ayrılan Prof. Dr. Mehmet Görmez, kurum personeliyle vedalaştı. Başkan Görmez, “Üzerimde hakkı olan herkesten helallik diliyor, herkese hakkımı helal ediyorum” dedi.

Diyanet İşleri Başkanlığı Konferans Salonu’nda düzenlenen ve Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin katıldığı programda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Yeryüzündeki tüm Müslümanlara hizmet etmeyi nasip ettiği için Yüce Rabbime ne kadar hamd etsem azdır” dedi. Milletimizin ve ümmetin tarihin en zor süreçlerinden birini yaşadığı bir dönemde Hz. İbrahim’in ateşini söndürmek için su götüren karınca misali hep yolda olduklarını ifade etti.

“Dünya hayatı gibi bütün makam ve mevkiler geçicidir. Aslolan geride bıraktığımız salih amellerdir, hoş sadalardır…”

“Değerli Kardeşlerim, bugün bir veda konuşması için aslında huzurunuzda değilim. İnsani bir kardeşlik vazifesini ifa etmek ve bir helalleşmek için huzurunuzda bulunuyorum.  Yedi yılı Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı, 7 yıla yakını da Diyanet İşleri Başkanı olmak üzere 14 yıldır uhdeme tevdi edilmiş olan çok ağır, ama o kadar onurlu ve şerefli bir emaneti Başkanvekilimize tevdi etmek üzere bugün bu salonda bir araya gelmiş bulunmaktayız” diye söze başlayan Başkan Görmez,  “Dünya hayatı gibi bütün makam ve mevkiler geçicidir. Aslolan geride bıraktığımız salih amellerdir, hoş sadalardır. Mühim olan hangi makamda, hangi mevkide olursak olalım yaptığımız işleri ibadet telakki ederek rıza-i bari’ye uygun hareket etmektir” diye konuştu.

Başkan Görmez, veda konuşmasında şu ifadelere yer verdi;

“Yeryüzündeki bütün Müslümanlara hayallerimin ötesinde büyük hizmetler nasip ettiği için, yüce Rabbime ne kadar şükretsem azdır…”

Ömrünü Anadolu’da aynı mihrapta, aynı minberde, aynı kürsüde din hizmeti ifa etmiş bir hoca efendinin evladı olarak ülkemize, milletimize, yurt dışındaki millet varlığımıza, gönül coğrafyamızdaki kardeşlerimize, İslâm dünyasındaki kardeşlerimize ve yeryüzündeki bütün Müslümanlara hayallerimin ötesinde büyük hizmetler nasip ettiği için bugün Yüce Rabbime ne kadar hamd etsem, ne kadar şükretsem azdır. Bugün, 7 yıldır yürüttüğüm vazifeyi gönül huzuruyla bırakmanın bahtiyarlığını yaşıyorum.

11 Kasım 2010’da göreve başlarken Yüce Rabbime şöyle bir duada bulunmuştum. ‘Ey Rabbim, bana tevdi edilen emaneti doğrulukla üstlenmeyi ve doğrulukla teslim etmeyi nasip eyle! Bana bu emaneti hakkıyla taşıyabilmek için lütfunla yardımcı olacak güç ver’

“Gönül huzuruyla emaneti teslim etmenin onurunu ve bahtiyarlığını yaşıyorum…”

Görev sürem boyunca her insan gibi taksirlerim, eksikliklerim olmuştur. Fakat bugün görevden ayrılırken aynı sıdk ile aynı gönül huzuru ile emaneti teslim etmenin onurunu ve bahtiyarlığını yaşıyorum. Allah’a sonsuz hamd ü senalar olsun!

Bugün Diyanet İşleri Başkanlığına veda ederken birkaç cümle ile saygıdeğer teşkilatımıza ve İslam’ın izzetine uygun yaşamayı şiar edinen aziz milletimize şükranlarımı ifade ederek helalleşmek üzere birkaç şey söylemek istiyorum. Zira meşruiyet çizgisinde yürümek, bu yürüyüşte birbirine şahit olmak ve helalleşmek biz Müslümanlar için hayatın manasıdır, gayesidir.

“Görevi tevdi ederken üzerimde hakkı olan herkesten helallik diliyor, herkese hakkımı helal ediyorum…”

Bu görevi tevdi ederken üzerimde hakkı olan herkesten helallik diliyor, herkese hakkımı helal ediyorum. Yüce Rabbim, milletimizi İslam’a, Müslümanlara hizmet etme şerefinden mahrum etmesin ve Müslümanların istiklaline, istikbaline ve izzetine gölge düşürmek isteyenlere fırsat vermesin. Rabbim, bu ağır vazifeyi ifa ederken bize inanan ve güvenen, bize destek ve yardımcı olan herkesten razı olsun.

“Dünya hayatında vazifelendirildiğimiz bütün işler bize emanettir…”

Hayat bize bir emanettir. Hayat, bütünüyle bir emanettir. Öyle ki insan, kendi canının, hatta bir tek nefesinin dahi sahibi değil, emanetçisidir. Dünya hayatında vazifelendirildiğimiz bütün işler de bize emanettir. Bizler Allah’ın dinine, emirlerine ve nehiylerine uymamız, İslam’a, Kuran’a ve Allah’ın kullarına hizmetlerimiz nispetinde vazifemizi yapmış yahut yapmamış, emaneti korumuş yahut korumamış oluyoruz.

“Hz. İbrahim’in ateşini söndürmek için su götüren karınca misali hep o yolda olduk…”

Çok şerefli, şerefli olduğu kadar da büyük bir emanet olan Diyanet İşleri Başkanlığı görevi, Müslümanların, milletimizin ve ümmetin tarihin en zor süreçlerinden birini yaşadığı bir dönemde bu vazife her zamankinden daha çok önem arz etmiştir. Biz bu vazifeyi ifa ederken coğrafyamızda milyonları bulan Müslüman kardeşimiz katledildi. Bir o kadar insan yerinden yurdundan edildi. Halep’in sokaklarında akan kanların izi gözyaşlarıyla silindi. Musul, Kerkük, tanınmaz kentler oldu. Şam-ı şerif, kimyasal silahların masum bedenleri katlettiği ölüm diyarları oldu. İslâm’ın barış beldeleri savaş alanlarına döndü. Canlarını kurtarmak umuduyla denize açılan sayısız masum insan denizin dalgaları arasında Akdeniz’e gömüldü, cansız bedenler sahillere vurdu. Gazze defalarca bombalandı. Kudüs’te, Mescid-i Aksa’da, Filistin’de zulüm durmaksızın devam etti. Arakan’da, Mynmar’da insanlık yok edildi. Afrika’da, Somali’de açlık, kıtlık ve sefalet baş gösterdi. İslâm ümmetinin ocaklarına düşen ateşleri söndüremedik. Ancak Hz. İbrahim’in ateşini söndürmek için su götüren karınca misali hep o yolda olduk.

“İslam ümmetinin herhangi bir ferdi olarak sorumluluğum devam ediyor…”

Elbette vazifeyi bırakırken sorumluluğumuz, mesuliyetimiz, emanetimiz devam ediyor.   Diyanet İşleri Başkanı olarak ne kadar sorumluluk sahibi idiysem, bugün İslam ümmetinin herhangi bir ferdi olarak mahiyet olarak aynı ve derece olarak farklı bir sorumluluk taşıyorum.

Diyanet İşleri Başkanı olarak, milletimize, ümmet-i Muhammed’e, Kur’an’a ve İslam’a elimden gelenin en iyisiyle hizmet etmekle mükelleftim. Sorumluluklarım itibariyle değişen hiçbir şey yok, bugün dahi aynısıyla mükellef olduğumu biliyorum.

Göreve başladığım günden itibaren bu büyük teşkilatla birlikte bu kutlu yolda azimle yürümeye ve bu istikamette çalışmaya gayret ettim. Umarım bütün dost ve kardeşlerimizin bize şahitliği de bu istikamettedir.

Milletimizin dini ve manevi hayatına yön veren Diyanet İşleri Başkanlığımız; sahih İslam’ı, Kur’an’ı mübinin, müstakim ve hidayet yolunu, Hazreti Peygamber Efendimizin sünnetini, siretini ve yolunu, usûl ve erkânını, Selef-i Salihin’in muteber çizgisini temsil ediyor.

“Diyanet İşleri Başkanlığının bürokratik bir kurum olmanın ötesinde bir millet kurumuna dönüşmesine önem verdik…”

Görev sürem boyunca Türkiye’mizin yaşadığı değişime muvazi olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bürokratik bir kurum olmanın ötesine geçmesi ve milletimizin dini-manevi hayatına yön veren bir millet kurumuna dönüşmesine çok önem verdik. Bu yolda Diyanet İşleri Başkanlığının sadece 80 milyon vatandaşımızın değil, bütün Müslümanların gözbebeği olduğu şuur ve hassasiyetiyle hareket ettik.

Müftülüklerimizin birer müdürlük makamı olarak algılanmaması, camilerimizin salt birer kamu kurumuna dönüşmemesi için azamî özen ve gayret gösterdik.

“Sabah namazında cemaatimizle bir araya gelmek, yurt dışında bir camimizde kardeşlerimizle buluşmak benim için diğer bütün işlerden daha önemli ve değerliydi…”

Diyanet İşleri Başkanının bir ‘hoca’ olma vasfının, bürokratlığından çok daha büyük bir önem taşıdığını düşünüyorum. Bu düşünceyledir ki yeri geldiğinde mihraba geçen, minber ve kürsüye çıkıp milletimize hitap eden bir imam, bir hatip, bir vaiz olmaya çalıştım.

Hoca ve başkan kimliğimle, bir camimizde bir ilim meclisine iştirak etmek, sabah namazında cemaatimizle bir araya gelmek, yurt dışında bir camimizde Müslüman kardeşlerimizle buluşmak veya yine bir camide çocuklarımızla, gençlerimizle sohbet etmek gibi vazifeler benim için diğer bütün işlerden daha önemli ve değerliydi. Rabbime ne kadar şükretsem azdır ki milletimiz de bunu karşılıksız bırakmadı, teveccüh ve muhabbetini esirgemedi.

“Bütün din görevlisi arkadaşlarımızın birer din gönüllüsüne dönüşümü noktasında çok samimi bir gayret içinde olduk…”

Başkanlığımızda görev yapan bütün ‘din görevlisi’ arkadaşlarımızın birer ‘din gönüllüsüne’ dönüşümü noktasında çok samimi bir gayret içinde olduğumuzu da özellikle ifade etmek istiyorum. Başkan Yardımcılarım ve teşkilatımızdaki bütün arkadaşlarımızın da bu konuda bizimle birlikte ciddi bir gayret gösterdiklerine kefil ve şahit olduğumu da ifade etmek isterim.  Onların da son derece samimi gayretleri sayesinde, camilerimizi sosyal hayatın merkezi, mahallenin kalbi haline getirme çabamızda önemli bir mesafe aldığımızı müjdelemek istiyorum.

Kur’an kurslarının nazm-ı celili öğrenmenin ötesinde mana, hikmet ve ahlakının öğretildiği mekânlara dönüşmesi, elifi öğretirken elif gibi doğru olmanın öğretildiği yerler olması için çalıştık.

“Diyanet, sadece Türkiye’nin Diyaneti değildir…”

Milletimiz, gerek yurt içinde gerek yurtdışında din kardeşlerine ve hatta başı dertte olan bütün insanlara el uzatmak istediğinde, biz mutlaka orada hazır bulunduk. Dünyanın neresinde bir afet, savaş ve kriz varsa orada olduk. Milletimizin merhameti, adalet ve hakkaniyet duygusu, cömertliği, yardımseverliği hamdolsun ki, dillere destandır.

Değerli kardeşlerim, göreve başladığımızda, “Bundan sonra Diyanet, sadece Türkiye’nin Diyaneti olmayacak” demiştik. Elhamdülillah, bugün Diyanet, Avrupa’dan Uzak Doğu’ya, Pasifik kıyılarından Sibirya içlerine, Afrika’dan Amerika’ya kadar 113 ülkede faaliyet yürütüyor. Bu vazife esnasında beni en çok bahtiyar kılan şey kayıp kıtalarda kaybettiğimiz kardeşlikleri yeniden bulmak olmuştur. Ezanın ilk okunduğu Kamçatka’dan Haiti’ye, Doğu Türkistan’dan New Kaledonya’ya, Altay Türklerinden Kübalı Müslümanlara kadar her birine ulaşmış olmak, kaybettiğimiz kardeşlikleri yeniden inşa etmek Allah’ın en büyük lüftu olmuştur.

“Bize düşen, Allah’ın kullarıyla Allah’ın dini İslam arasındaki engelleri bertaraf etmek için gayret göstermektir…”

Başkanlığımızın en temel hedeflerinden birisi, İslam Dini ile ilgili cihanşümul düzeyde güvenilen ve referans alınan bir kurum haline gelmektir. İnşallah bizden sonra her kademede görev alacak olan arkadaşlarımız, Diyanet’imizi bu hedefe daha fazla yaklaştıracaklardır. Zira bugün insanlığın hakikate, adalete, merhamete duyduğu susuzluk her zamankinden daha çok ehemmiyet kazanmıştır. İnsan hayatını, insanın şerefini ve haysiyetini savunmak ve korumak her şeyden önce insanın maneviyatını korumakla mümkündür. Bu anlamda yeryüzü sathında yaşanan acıların hepsi biz Müslümanlara yeni sorumluklar yüklüyor. Bize düşen Allah’ın kulları ile Allah’ın dini İslam arasındaki engelleri bertaraf etmek için gayret göstermektir.

“Batı idrakini istila eden İslamofobik nefreti rahmete dönüştürmek yeni Diyanet’in en büyük vazifesi olacaktır…”

Gerek ülkemizde gerek yurtdışında yürüttüğümüz çalışmalarda, bir yandan doğruyu ortaya koyma gayesini güttüğümüz gibi, aynı zamanda yanlış ile mücadelemizi de sürdürdük. Başta FETÖ ve DAİŞ olmak üzere İslam dünyasında ortaya çıkan ancak İslam ile bir ilgisi asla bulunmayan zehirli zararlı akımlara karşı durduğumuz gibi, dünya barışını tehdit eden İslamofobi belasına karşı da samimiyetle mücadele ettik.

Başkanlığımızın ve din gönüllülerimizin sadece 15 Temmuz gecesinde milletimizin hukukuna ve istiklaline yönelik hain saldırı karşısında aldığı inisiyatif dahi, bu şerefli teşkilatın boynunda her mensubumuzun daima hissedeceği bir iftihar madalyasıdır. Ancak Batı idrakini istila eden İslamofobik nefreti rahmete dönüştürmek yeni Diyanet’in en büyük vazifesi olacaktır.

“Bütün hizmetlerimizi yerine getirirken, rehberimiz Kur’an-ı Kerim ve Hazreti Peygamber efendimizin çağlar üstü örnekliğidir…”

Şu hususu özellikle ifade etmek istiyorum: Bütün hizmetlerimizi yerine getirirken, rehberimiz Kur’an-ı Kerim ve Hazreti Peygamber efendimizin çağlar üstü örnekliğidir. Tarih boyunca Müslümanların çoğunluğunun benimsediği ana yolu dikkatle takip etmeyi şiar edindik. İslam kültür ve medeniyetinin zengin bilgi mirası ve engin tecrübesi eşliğinde, çağımızın gelişen ve değişen şartlarını da dikkate alarak yol yürümeye ve bugünün insanına seslenmeye, ulaşmaya, dokunmaya gayret ettik.

“113 ülkedeki bütün Müslümanlara, milletimizin her bir ferdine hizmet etmeye hazır bir müessese bırakıyorum…”

Değerli Kardeşlerim, bundan sonra gelecek olan yeni Diyanet İşleri Başkanımıza ve çalışma arkadaşlarına 113 ülkedeki bütün Müslümanlara, milletimizin her bir ferdine hizmet etmeye hazır bir müessese bırakıyorum. Bu vesileyle bir kardeşiniz ve bu ülkenin bir evladı olarak bazı korku ve endişelerimi bir de bazı düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Coğrafyamızı kuşatan ayrılıkçı din söylemleri, tekfir, tefrik hastalığı asla mihrap, minber ve kürsülerimize yaklaşmamalıdır. Diyanet İşleri Teşkilatının buna asla izin vermeyeceğine olan inancımı ifade etmek istiyorum. Diyanet, ilmin, hikmetin, marifetin, makuliyetin ve orta yolun güçlü sesi olmaya devam etmelidir.

“Diyanet, tarih boyunca medeniyetler kuran ana yoldan, Ehl-i Sünnet’ten sapmadan yoluna devam etmelidir…”

Diyanet, tarih boyunca medeniyetler kuran ana yoldan, sevad-ı azamdan, Ehl-i Sünnet’ten sapmadan, başta Alevî vatandaşlarımız olmak üzere, aynı vatanı, aynı toprağı, aynı havayı paylaştığımız farklı inanç mensubu kardeşlerimizi daima kucaklayarak yoluna devam etmelidir. Ortak tarihin armağanı olarak gördüğümüz bütün dini azınlıklar Diyanet’in varlığını hissederek azınlık duygusuna kapılmamalıdır.

“Diyanet Teşkilatı bir daha sapkın hiçbir dini yapı konusunda 40 yıl gecikmiş olmanın mahcubiyetini yaşamamalıdır…”

Diyanet Teşkilatı bir daha sapkın hiçbir dini yapı konusunda 40 yıl gecikmiş olmanın mahcubiyetini yaşamamalıdır. Ancak, tek gayesi cemiyete imanlı, ahlaklı bireyler yetiştirmek olan dinî kurum ve kuruluşlar bu tür yapılarla karıştırılmamalıdır. Diyanet, İmam-Hatip Liseleri ve İlahiyat Fakültelerimizle birlikte Türkiye’mizin dini istikrarının, din emniyetinin teminatı olduğunun farkında olmalıdır. Yurt dışındaki millet varlığımızın kimliğini koruyarak barış içerisinde hayatını sürdürmesi için Diyanet’in on yıllardır gösterdiği çabalar, Avrupa’da yükselen ırkçılığa ve ayrımcılığa feda edilmemelidir. Yedi kıtada insanlığın hizmetinde bir iyilik hareketine dönüşen Türkiye Diyanet Vakfımız, milletimizin hayır ve yardımlaşma eli olarak daha da güçlü bir şekilde hizmetlerine devam etmelidir.

“Başkanlığımızın, milletimizin gönlündeki yeri ile devlet bürokrasisindeki yeri arasındaki farklı konumlar mutlaka yeniden gözden geçirilmelidir…”

Diyanet İşleri Başkanlığımızın, aziz milletimizin gönlündeki yeri ile gönül coğrafyamızda ihraz ettiği mevki ile devlet bürokrasisindeki yeri arasındaki farklı konumlar mutlaka yeniden gözden geçirilmelidir. Kadim devlet geleneğimizde adı kalemiyye olan bürokrasi elbette önemlidir. Fakat devletin bekası için ilmiyyenin önemi her türlü izahtan varestedir. Bu köklü müessesenin salt bürokratik bir kurum mu yoksa ilmiyyeyi de temsil eden dini-manevi hayatımızı sevk ve idare eden bir müessese mi olacağına artık kesin bir şekilde karar verilmelidir.

“Bugüne kadar kendilerine hitap etme şerefine nail olduğum din gönüllüsü kardeşlerimin bundan sonra arkalarında saf tutacağım…”

Değerli mesai arkadaşlarım, bir din gönüllüsünün evladı olarak çok sevdiğim Diyanet İşleri Başkanlığının ve Türkiye Diyanet Vakfının bütün çalışanlarından; müezzin ve kayyımlarımızdan imam hatiplerimize, Kur’an kursu hocalarımızdan vaizlerimize, müftülerimize, bütün kademelerdeki memurlarımıza, yurt içindeki ve yurt dışı hizmetlerinde görev alan kardeşlerime kadar herkesten haklarını helal etmelerini istirham ediyorum. Bugüne kadar birçok toplantıda, ziyarette kendilerine hitap etme şerefine nail oldum. Bundan sonra da Allah’ın izniyle cami cemaati olarak kürsülerde, minberlerde konuşurlarken onları dinleyeceğim, namazlarda arkalarında saf tutacağım. Benim kendilerine verebileceğim duadan başka bir hediyem yok. Fakat onların bana lütfedecekleri en büyük hediye, “Emaneti hakkıyla yerine getirmeye çalıştın, ümmete karşı samimi davrandın, ilmin izzetini korudun, Allah yolunda elinden geldiğince çaba gösterdin.” şeklindeki bir hüsnü şehadet olacaktır. Yüce Rabbimizin biz Müslümanlara en büyük lütuflarından biri de bizim birbirimize şahitliğimize değer vermiş olmasıdır.  İnşallah bugünkü şahitlikler yarın musalla taşında ve ruz-i mahşerde de karşımıza çıkacaktır. Yegâne arzu ve emelimiz budur.

“Bütün illerimizin Ulucamilerinin kürsülerinden ve minberlerinden kendilerine hitap etmek nasip olmuş yüce milletimize selam, hürmet ve muhabbetlerimi arz ediyorum…”

Bütün illerimizin Ulucamilerinin kürsülerinden ve minberlerinden kendilerine hitap etmek nasip olmuş yüce milletimize de selam, hürmet ve muhabbetlerimi arz ediyorum.

Cenabı Hakkın bu kürsülerden ve minberlerden Kıyamet sabahına kadar aktarılacak doğru sahih dini bilgiden milletimizi mahrum etmemesini niyaz ediyorum. Benden sonra burada görev alacak olan Başkanımıza ve diğer tüm arkadaşlarımıza da muvaffakiyetler diliyor, onların Diyanet’i hem Türkiye’de hem de dünyada çok daha saygın bir noktaya taşıyacaklarına inandığımı ifade etmek istiyorum. Bir din gönüllüsü olarak, kendilerinin bu yolda başarılı olmaları için her türlü desteği vermeye hazır olduğumu da belirtmek istiyorum.

“Yüce Rabbime, pek çok faniye nasip olmayacak hizmetler lütfettiği için şükrediyorum…”

Değerli Kardeşlerim, teşekkür borçlu olduğum insanlar var. Her şeyden önce Yüce Rabbime şükretmekten acizim. Pek çok faniye nasip olmayacak hizmetler lütfetti.

Her hizmet kaleminde gücünü, himayesini hep yanımda hissettiğim Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a hassaten şükranlarımı arz ediyorum. Başbakanlarımıza, Bakanlarımıza, mesai arkadaşlarıma, ülkemizin en ücra köşesinde görev yapan din gönüllüsü kardeşimden dünyanın dört bir köşesinde hizmet eden bütün Diyanet mensuplarına, kürsülerinden, mihraplarından, minberlerinden hitap ettiğim, radyo ve televizyon kanalları vasıtasıyla seslendiğim aziz milletimin her bir ferdine müteşekkirim. Ayrıca ilim yolculuğum esnasında bana emek veren ve görevim esnasında her daim yanımda olan saygıdeğer bütün hocalarıma teşekkür etmeyi yerine getirilmesi gereken bir vazife addediyorum. Bir eşin fedakârlıklarının ötesinde daima bir dost ve arkadaş olarak hep yanımda olan, görev sürem boyunca evlatlarıma hem annelik hem babalık yapan, yokluğumu hissettirmeyen kıymetli eşime, zorluklarında yanlarında olamadığım evlatlarıma gönülden teşekkür ediyorum.

“Allah’ım, arkadan gelecekler içinde iyilikle anılmayı bana nasip eyle…”

Başkan Vekilimize başarı ve muvaffakiyetler ihsan etmesini Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. Bir kul olarak, bir kardeşiniz olarak görevim esnasında mesai arkadaşlarım başta olmak üzere her birinizin ayrı ayrı üzerimde hakkı olduğuna inanıyorum. Sizlerden haklarınızı helal etmenizi istirham ediyorum. Helal eder misiniz? Varsa benden yana tüm haklarım helal olsun. Allah’a emanet olunuz. Sözlerimi Hz. İbrahim’in bir duasıyla bitirmek istiyorum; ‘Allah’ım, arkadan gelecekler içinde iyilikle anılmayı bana nasip eyle’

Diyanet İşleri Başkan Vekili Dr. Ekrem Keleş…

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in veda konuşmasının ardından Diyanet İşleri Başkanlığı görevini vekaleten sürdürecek olan Din İşleri Yüksek Kurulu ​Başkanı Dr. Ekrem Keleş, törende yaptığı konuşmasına, Prof. Dr. Mehmet Görmez’e yapmış olduğu hizmetlerden dolayı teşekkür ederek başladı.

Başkan Görmez’in, İslam’a hizmet aşkıyla ve heyecanıyla büyük bir çaba içerisinde olduğunu ve bundan sonra da birikimiyle millete, ümmete hizmet etmeye devam edeceğini dile getiren Diyanet İşleri Başkanvekili Keleş, “Hocamız, Başkanlığımızın itibarını çok yükseklere taşıdı. Yurt içinde ve yurt dışında Başkanlığımızı ve ülkemizi en güzel şekilde temsil etti. Osmanlı’nın yetimi ülkelerden en uzak coğrafyalara kadar ülkemize umut bağlayan insanlara ümit oldu, ümit aşıladı” dedi.

Diyanet İşleri Başkanlığı görevinden emekliye ayrılan Başkan Görmez’in veda programında konuşan Diyanet İşleri Başkanvekili Dr. Ekrem Keleş şunları söyledi:

“Diyanet İşleri Başkanlığı, tarihinden aldığı cesaret ile görev ve sorumluluklarını her şartta yerine getirme azminde olmuştur…”

Muhterem Başkanımızın 14 yıl önce Başkan Yardımcısı olarak üstlendiği, daha sonra da Diyanet İşleri Başkanı sıfatıyla üstlendiği çok ağır, ağır olduğu kadar da şerefli ve onurlu vazifeyi bugün itibarıyla tamamlaması vesilesiyle bu toplantımızı teşrifinizden dolayı öncelikle hepinize teşekkür ediyorum.

Toplumu din konusunda aydınlatmak ve din hizmetlerini yürütmekle yükümlü olan Diyanet İşleri Başkanlığı, tarihinden aldığı cesaret ile görev ve sorumluluklarını her şartta yerine getirme azminde olmuştur. Kıt imkânlarla yola çıkan hizmet kervanı, doğru bilginin bütün insanlığa ulaştırılması, gerekli eğitim ve donanım sağlaması, mağdur, muhtaç ve mazlumların yanı başında yer alması ve bu vesileyle daima mazlumun yanında bulunması vesilesiyle bütün dünyanın ümidi haline gelmiştir. Ülkemiz tüm mazlumların ümidi haline gelmiştir. Dünya mazlumlarından en çok duyduğumuz sözler, ‘Türkiye mazlumların sığınağıdır’ ‘Türkiye zulme uğramış olan, kadre uğramış olan insanların sığınağıdır’ olmuştur.

“Diyanet İşleri Başkanlığını bütün dünyanın umudu haline getiren hocamıza ne kadar teşekkür etsek azdır…”

Muhterem Başkanımızın Türkiye’nin dünyanın ümidi haline geldiği bu süreçte Diyanet İşleri Başkanlığını aynı zamanda bütün dünyanın umudu haline getiren, o bıkmak yorulmak bilmeyen büyük cehdiyle ortaya koyduğu bu çaba sonucunda Başkanlığımızı da bu noktaya getirmiş olmasından dolayı kendilerine ne kadar teşekkür etsek azdır. Özellikle de bugün burada kendilerine huzurunuzda hürmetlerimi arz etmeyi bir vazife telakki ediyorum.

Bir ilim adamı olarak hayatının en verimli 14 yılını Diyanet İşleri Başkanlığına hasretmiş olması, bu süre içerisinde mesai algısı ve resmi yükümlülükleri değil, adeta zaman içerisinde zaman ihdas ederek gönüllülük esasıyla ortaya koymuş olduğu büyük çabalar kadar çalışma tarzıyla ve bize karşı ortaya koymuş olduğu örnekliğiyle de daima nümune-i imtisal olmuştur, hakikaten kendisine minnettarız.

“Camilerle buluşan çocuklar, sabah namazında buluştuğu gençler, milletimiz ve ümmet kendisini çok sevdi…”

Teşkilatın kendi içinde kurduğu gönül köprüleriyle, kalplerimiz arasında tesis ettiği rabıtayla bizi birbirimize kenetleyen, geleceğimizin teminatı olan çocukları camiyle sürekli buluşturan ve camilerdeki çocuk cıvıltıların Cenabı Hakk’a yükselen en kutsi dualar olarak niteleyen muhterem Başkanımız, çocukların sevgilisi haline geldi. Allah’ın, rahmeti kendilerinde var ettiği kadınlarımızı, rahmetin makesi olan kadınlarımızı, Allah’ın kendilerine lütfettiği onuru sürekli dile getirmek suretiyle kadınlarımız kendisini sevdi. Sabah namazı buluşmalarında gençlerimiz kendisini sevdi. En ücra köşedeki müezzinden en üst kademedeki görevlilerimize kadar bütün teşkilatımız kendisini sevdi. Bu vesileyle şunu ifade etmek istiyorum: Bu sevgi bizim hizmetimizin temelidir. Bu sevgi tesis edildiği zaman teşkilatımızın nasıl büyük bir dinamizm ortaya koyabileceğini bu süre içerisinde biz bizzat görerek şahit olduk. Sadece görevlilerimiz değil, milletimiz kendisini sevdi. Mihraplarından hitap ettiği cemaatimiz kendisini sevdi. Sadece milletimiz de değil ümmet kendisini sevdi. Dünyanın muhtelif bölgelerinde on binlerce insana irad etmiş olduğu hutbeler, Mali’de, Kamerun’da, Somali’de, Sudan’da, Yemen’de, Pakistan’da ve dünyanın muhtelif bölgelerinde irad etmiş olduğu hutbeleriyle ümmet kendisini sevdi. Cenabı Hak kendisine bu sevgiyi nasip etti, bunun Cenabı Hakk’ın büyük bir lütfu olduğunu düşünüyorum. Allah, bu sevgiye bir ömür boyu kendisini layık eylesin inşallah.

Bizim Başkanımıza verebileceğimiz en büyük hediye, en ücradaki müezzinimizden Başkanlığımızın en üst düzey görevlilerine kadar bütün teşkilatımızın kendisine karşı sevgisini, hürmetini, muhabbetini bir hediye olarak kendisine takdim etmeyi ve kabul buyurmasını istirham ediyorum.

“İtibarı yüksek, özgüven sahibi, sorumlulukların farkında olan güçlü bir Diyanet’in ortaya çıkmış olmasındaki büyük katkıları bizim için yol gösterici olacaktır…”

Kurumsal itibarı yüksek, özgüven sahibi, sorumlulukların farkında olan ve daha güçlü bir Diyanet’in ortaya çıkmış olmasında ortaya koymuş olduğu büyük katkıları bizim için yol gösterici olacaktır.

Konuşmalarında da ifade buyurduğu gibi, İslamofobianın İslam karşıtlığı için bir manivela olarak kullanılmaya başlandığı bu dönemde, İslam dünyasının kuşatıldığı, egemen güçlerin hiçbir değer ve ilke gözetmeksizin saldırgan bir tutumla medeniyetimizi yağmaladığı bir coğrafyada millet olarak sorumluluklarımız ve kurum olarak sorumluluğumuz hakikaten çok büyüktür, bu sorumluluğumuzun farkındayız. Zira dinin doğru bilgisinin eksikliği, istismarcıların önünü açtığı zaman milletimize ne ağır faturalar ödettiğini 15 Temmuz meşum darbe girişiminde bizzat yaşayarak gördük. Bu bağlamda, bütün insanlığın hizmetine odaklanmış, insan kaynaklarını daha nitelikli hale getirmiş, hizmet stratejisini değişen şart ve imkanlara göre sürekli olarak güncelleyen, maddi ve manevi kaynaklarını daha verimli kullanan bir Diyanet İşleri Başkanlığına hem milletimizin, hem ümmetin, hem de dünyanın çok ihtiyacı vardır.

“Değerli Hocamızın bıraktığı bayrağı teşkilatımız teslim alacak daha ileri taşımak için var gücüyle çalışacaktır…”

Değerli Hocamızın bıraktığı bayrağı bu bilinçle teşkilatımız teslim alacak ve gücü yettiği nispette daha ileri taşımak için 120 bini aşkın hizmet kadrosuyla var gücüyle çalışacaktır. Bu hususta muhterem Başkanımızın bilgisi, birikimi, tecrübesi ve geniş ufkuyla her daim teşkilatımızın yanında olacağı hususundaki inancımız tamdır.

“Diyanet İşleri Başkanlığımız, Kur’an ve sünnete, asırların birikimi olan tarihi tecrübeye ve bu tecrübenin ortaya koymuş olduğu ana yolu takip etmeye devam edecektir…”

Diyanet İşleri Başkanlığımız hizmetlerini yürütürken İslam’ın ana kaynakları olan Kur’an ve sünnete, asırların birikimi olan tarihi tecrübeye ve bu tecrübenin ortaya koymuş olduğu ana yola Müslümanlar asırlarca bağlı kalmışlar ve Diyanet İşleri Başkanlığımız bu ana yolu takip etmeye devam edecektir. Başkanlığımızın kuruluşundan beri esas aldığı ve toplumun bütün kesimlerine dinin doğru bilgisini ve din hizmetlerini götürme yönündeki kuşatıcı çabası sürdürülecektir.

“Büyük bir azim, aşk ve heyecanla milletimize din hizmeti sunan fedakâr personelimiz, bundan böyle de çağın gerektirdiği donanım ve üslup ile görevini yerine getirecektir…”

120 bini aşkın personeliyle büyük bir azim, aşk ve heyecanla milletimize din hizmeti sunan fedakâr personelimiz, bundan böyle de çağın gerektirdiği donanım ve üslup ile görevini yerine getirme azminde olacaktır ve çalışmalarını sürdürecektir.

“Diyanet İşleri Başkanlığı, milletimizin kurumudur…”

Diyanet İşleri Başkanlığı ülkemizin en köklü kurumlarından biridir, milletimizin kurumudur. Bu ülkenin huzuru, refahı, birlik ve beraberliği için vazgeçilmez bir öneme haizdir, özellikle gönül coğrafyamızdan bakıldığında Başkanlığımız sıradan bir hizmet kurumu olmanın çok ötesinde bir anlam taşır.

“Diyanet İşleri Başkanlığının onurunu korumamız, milletimizin, ümmetin ve insanlığın ihtiyacı olan bu kurumu her türlü tartışmanın dışında tutmamız büyük öneme haizdir…”

Diyanet artık sadece Türkiye’nin Diyanet’i değildir. Diyanet Balkanlar’ın Diyanet’idir, Diyanet Kafkasların Diyanet’idir, Diyanet gönül coğrafyamızın Diyanet’idir, Diyanet Latin Amerika’daki Diyanet’idir, Diyanet dünyanın en çok Müslüman nüfusunu barındıran ülkelerin de Diyanet’idir. Diyanet İşleri Başkanlığı dünyanın dört bir tarafına uzattığı hizmetleriyle artık dünyanın Diyanet’i haline gelmiştir. Bu itibarla Diyanet İşleri Başkanlığına sahip çıkmamız, teşkilat olarak bu teşkilatımızın onurunu korumamız ve bütün bir millet olarak milletimizin, ümmetin ve insanlığın çok ihtiyacı olan bu yüce kurumu her türlü polemik ve tartışmanın dışında tutmamız büyük öneme haizdir, bunun önemi her türlü izahtan varestedir. Dolayısıyla kurumumuzun yıpratılmasına yönelik söz ve davranışlardan herkesin uzak durmasını buradan huzurunuzda özellikle istirham etmek istiyorum.

“Başkanımız, Başkanlığımızın itibarını çok yükseklere taşıdı…”

Başkanlığımızın itibarını çok yükseklere taşıdı, yurt içinde ve yurt dışında Başkanlığımızı ve ülkemizi en güzel şekilde temsil etti. Osmanlı’nın yetimi ülkelerden en uzak coğrafyalara kadar ülkemize umut bağlayan insanlara ümit oldu, ümit aşıladı. İslam dünyasındaki çalışmaların bir mezhep çatışması olmadığını ısrarla vurgulayarak milletimizin bu çatışmaları körüklemek isteyenlere araç olmaması için büyük çaba sarf etti. Başkanımızın yaptığı hizmetlere hem bütün teşkilatımız, hem bu hizmetleri yapmasında kendilerine destek olan devlet büyüklerimiz, hem de milletimiz şahit olmuştur. Bu çalışmalar sonunda belki bedenen yorgunluğu vardı ama en ufak bir gönül yorgunluğuna şahit olmadım. İslam’a hizmet aşkıyla ve heyecanıyla büyük bir çaba içerisinde oldu, inşallah bundan sonra da bu birikimiyle milletimize, ümmete hizmet etmeye devam edecektir.

“Memleketimizin bir köşesinden diğer köşesine kadar insanımızın kardeşliği hususundaki çabaları her türlü takdirin üzerindedir…”

Şemdinli’nin nur çeşmelerinden içenlerinden Selimiye’nin muhteşem kubbesi altında secdeye varanlara, memleketimizin bir köşesinden diğer köşesine kadar insanımızın kardeşliği hususundaki çabaları her türlü takdirin üzerindedir. Şu anda teşkilat olarak üzerimize düşen vazife, bu kardeşliğe halel getirebilecek en ufak yıpratıcı unsurlardan uzak durmak ve teşkilat olarak, bütün görevliler olarak milletimizin gönül harcını teşkil etmeye devam etmek olacaktır.

“Başkanımıza, milletimiz ve ümmetimiz adına teşekkür ediyorum…”

Ben bu hizmetlerinden dolayı, bugüne kadar yapmış olduğu çok değerli hizmetlerinden dolayı muhterem Başkanımıza huzurlarınızda tekrar teşekkür ediyorum. Bütün teşkilatımız adına Başkanımıza hürmetimizi, muhabbetimizi, selamlarımızı ve saygılarımızı arz ediyorum. Milletimiz adına kendisine teşekkür ediyorum, ümmetimiz adına kendisine teşekkür ediyorum.

Diyanet İşleri Başkanlığı görevinin Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Dr. Ekrem Keleş’e vekaleten devredildiği törene, Diyanet İşleri eski Başkanı Lütfi Doğan, Prof. Dr. Mehmet Said Hatipoğlu, Din İşleri Yüksek Kurulu eski Başkanı Prof. Dr. Raşit Küçük ve Diyanet personeli katıldı.

Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu