Erdemli Bir Duruş: Sadâkat

Kardeşlerim!

Kutlu Nebi (s.a.s); insanlara, Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya bir gecede gerçekleşen yolculuğundan söz etmişti. Bu nice hikmet ve esrar ile dolu mucizevi bir yolculuktu. Ellerine bir fırsat geçtiğini düşünen müşrikler hemen onun en yakın arkadaşı Ebû Bekir’in yanına koştular. Alaylı tavırlarla ona, Allah Resulü’nün bu yolculuğundan  bahsettiler.  Akıllarınca  o,  pişman  olup eski     dinine     geri     dönecekti.     Fakat     bekledikleri gerçekleşmediği   gibi   Resulullah   (s.a.s)’a   sadâkatin simgesi olacak şu sözcükler döküldü Ebu Bekir Efendimizin   dilinden:   “Bunları   eğer   o   söylemişse mutlaka doğrudur.”1

 

Kardeşlerim!

Ahlaklı  ve  erdemli  bir  hayat  için  vazgeçilmez ilkelerden birisi de hiç kuşkusuz doğruluk ve sadâkattir. Mümin,  özü  ve  sözü  doğru  olandır.  O,  dilini  yalan, gıybet, boş ve kötü sözle kirletmeyendir. Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Her kim Allah ve Resul’ünün kendisini sevmesini istiyorsa sözünde doğru olsun.”2 ifadesiyle müminde bulunması gereken sözün sadakatine vurgu yapmıştır.

 

Doğruluk, sadece dilden dökülen sözcüklere bağlı değildir. Gerçek anlamda sıdk ve doğruluk; hak ve hakikati tasdik etmektir. Söylediğimiz doğru söze uygun davranışta bulunmaktır. Sözümüzde durmaktır. Yüce Allah’ın “Onlar emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler.”3     âyeti ile müminleri vasıflandırdığı erdemli bir duruştur sadâkat.

 

Kardeşlerim!

Beşeri münasebetlerde çıkarların daha çok önemsendiği, bireyselleşerek “biz”in kuşatıcılığından “ben”in yalnızlığına savrulduğumuz zamanlarda doğruluktan   ayrılmayan,   her   hâliyle   dürüstlüğü   ve sadâkati  yaşatan, Allah  katında  “sıddîk”  olarak  kayda geçer. Yalan ve hile ile hareket etmekten çekinmeyen ise Allah   katında   bu   kötü   hâli   ile   anılır.   Neticede Efendimizin dile getirdiği gibi sadâkat mü’mini cennete ulaştırırken yalanın götüreceği son durak ise cehennemdir.4

Kıymetli Kardeşlerim!

Müminin sadâkati öncelikle kendisini yaratan Rabbinedir. Sadâkat ehli mümin, daima Allah’ın gözetiminde olduğu bilinciyle hareket eder. Her durumda O’nun buyrukları doğrultusunda yaşar. Rabbinin hoşnut olmayacağı durumlara   düşmekten   ateşe   atılırcasına korkar. Hayatın anlamını O’na kullukta bulur. Hidayet yolunun kutlu rehberine sadâkat gösterir mümin.   Baş   tacı   eder,   onun   hakikat   adına   tebliğ ettiklerini.   En   güzel   örnek   bilir   O’nu   ve   erdemli duruşunu. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali ve daha nice sâdık müminler gibi.

 

Anne ve babasına sâdıktır mümin. Her türlü zorluk ve meşakkate katlanarak kendisini yetiştiren ebeveynine hürmet eder. Hastalıkta ve sağlıkta her daim yanlarında olur. Yardımlarına koşar. Hizmetlerinde bulunur. Bunları ibadet aşkı ile yapar. Onlara karşı “öf” sesi bile dökülmez dudaklarından. Allah’ın birer emaneti olan eşine ve çocuklarına karşı sadâkat sahibidir mümin.   Sadâkatinin bir gereği olarak sorumluluklarını yerine getirir. Onların hak ve hukukuna riayet eder. Onları ihmal etmez. Mümin, çevresiyle olan ilişkilerinde de emin olarak bilinir. Herkesin hak ve hukukunu korur.

 

Kardeşlerim!

Şimdi soralım şu soruları kendimize: Rabbime vermiş olduğum kulluk sözüme ne derece sâdık kalabildim? Peygamber-i zişânın güzel ahlakıyla yeterince hemhal olabildim mi? Anne ve babama, eşime ve çocuklarıma karşı sorumluluklarımı hakkıyla yerine getirebildim mi? İşime, işverenime, işçime ve iş arkadaşıma sadâkat gösterebildim mi?

 

Kardeşlerim!

Dünyevi    ve    uhrevi    tüm    ilişkilerini    sadâkat ölçüsünde sürdüren kişi “emin” olur. Hem güven duyar etrafından,  hem  de  çevresindeki  herkese  ve  her  şeye güven  verir.  Bu  güven  sayesinde  birlik,  beraberlik  ve vefa duygusu kuvvetlenir.

 

Öyleyse gelin özümüz ve sözümüzle doğruluktan, sadâkatten ayrılmayalım. Hiçbir şeyin karşılıksız kalmayacağı hesap günü için sadâkati kendimize azık edinelim. Rabbimizin o büyük günde sâdıklara vereceği şu müjdeye kulak verelim:

 

“Bu, doğrulara, doğruluklarının fayda vereceği gündür. Onlara, içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş ve kazanç budur.”5

 

1 İbn Hişâm, Sîret, II, 244-245.

2 Abdürrezzâk, el-Musanef, No: 19748.

3 Mü’minûn, 23/8

4 Müslim, Birr ve sıla, 105

5 Mâide, 5/119.

 

Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Exit mobile version