Şükür Nimetleri Artırır

Kardeşlerim!

Rabbimiz,  bir ayet-i  kerimede  şöyle buyuruyor:  “Beni  anın  ki  Ben  de  sizi  anayım.  Bana şükredin, nankörlük etmeyin.”Peygamberimiz  (s.a.s)’in  dilinden  ise  şükür konusunda şu dua dökülüyor: “Allahım! Seni anıp zikretmek, nimetine şükretmek, sana en güzel şekilde kulluk etmek için bana yardım eyle!”2

Kardeşlerim!

Elbette  ki  şükür  konusunda  sadece  bu  niyaz  ile yetinmemiştir Allah Resulü (s.a.s). O, her daim Rabbinin ikramlarına hamd ve şükürle yaşamıştır. O’nun verdiği nimetlere duyduğu minnettarlıkla, her daim Rabbine yönelmiştir. Allah’ın mağfiretine, ebedi nimetlerine mazhar olmasına rağmen sabahlara kadar ibadetle meşgul olmasının sebebini soran Aişe validemize Kutlu Elçi’nin verdiği şu cevap ne kadar da anlamlıdır: “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı ey Âişe?”3

ymetli Kardeşlerim!

Âlemlerin  Rabbi,  bizi  mükerrem  bir  varlık  olarak yarattı. Varlık âleminin sayısız nimetlerini önümüze serdi. Bizi, bütün bu nimetlerden yararlanabileceğimiz duyu ve yeteneklerle donattı. Sonra da, hangimiz daha hayırlı ve güzel   işler   yapacak   diye   bizi   sınamak   için   dünyaya gönderdi. Bizler, bu dünyada birer misafiriz. Misafiri olduğumuz bu âlemin her yerinde Allah’ın nimetlerini görüyoruz. Her lokmada O’nun ikramlarını tadıyor, her nefeste O’nun bize bağışladığı hayatı yaşıyoruz.

Kardeşlerim!

Bir an için duralım ve son birkaç saatimizi düşünelim. Bu birkaç saat içinde sahip olduğumuz nimetleri şöyle bir hatırlayalım. O nimetlerin her biri ile nasıl buluştuğumuzun muhasebesini yapalım. O nimet, toprağın derinliklerinden çıkan bir ağacın meyvesi ise, Allah onu çeşitli aşamalardan geçirerek bizim için yaratmıştır. Eğer o, bir damla su ise, Allah onu okyanuslardan bulutlara, bulutlardan yeryüzüne indirmiş, nihayet bardağımıza kadar bizim için getirmiştir.

Aziz Mü’minler!

Şüphesiz   her   nimetin,   bir   şükrü   ve   beraberinde getirdiği  sorumluluklar  vardır.  İyi  bilelim  ki,  şükretmek sadece  “Elhamdülillah,  Ya  Rabbi  çok  şükür”  demekten ibaret değildir. Şükür, her nimeti, Allah’ın razı olacağı şekilde değerlendirmektir. Bedenimizin, aldığımız her nefesin,  aklımızın,  gençliğimizin,  zenginliğimizin, ilmimizin ve nihayet bütün bir ömrümüzün kendine has bir şükrü vardır.

Bedenimizin şükrü, onu yaratılış hikmet ve amacına uygun olarak kullanmaktır; zararlı alışkanlıklar ve boş uğraşlarla onu israf etmemektir. Aklımızın ve ilmimizin şükrü,  bildiğimiz hakikatleri  öncelikle  kendi  hayatımızda tatbik etmek ve başkalarına da öğretmektir. Gençliğimizin şükrü, sahip olduğumuz enerjiyi hak, hakikat, adalet ve insanlığa   hizmet   uğrunda   tüketmektir.   Zenginliğimizin şükrü, paylaşmaktır; infakta bulunmaktır; muhtaç, mağdur, mazlum kardeşlerimize el uzatmaktır. Ömrümüzün şükrü, onu bize lütfeden Rabbimizin rızasını kazanacak bir hayat sürmektir.

Değerli Kardeşlerim!

Allah,    herkese    şükretmesine    vesile    olabilecek imkanlar lütfetmiştir. Bu imkanlar farklılık gösterebilir. Yeter   ki   bu   farklılıklar   karşısında   tamahkâr   değil, kanaatkâr, engin bir ruha sahip olabilelim. Kaldı ki Resul-i Ekrem (s.a.s) Efendimiz de sahip olmamız gereken bu ulvi meziyete şu hadisiyle işaret etmektedir: “Maddi anlamda durumu sizden daha kötü olanlara bakın; daha iyi olanlara bakmayın. Bu, Allah’ın size verdiği nimetleri küçümsememeniz bakımından daha uygun olur.”Öyleyse şükür bir gönül, bir yürek, bir kanaat işidir. Şükür,  kulluk bilincinin  en  güzel  tezahürlerinden  biridir. Nice varlığa rağmen dili ve gönlü şükür yoksunu kimselerin varlığı  bir  hakikattir.  Buna  karşılık  maddi  anlamda  çok fazla kazanımı olmayan ama şükürle müzeyyen bir dil ve gönül ehli kimselerin varlığı insanlık adına hepimizi mutlu etmektedir.

Kardeşlerim!

Unutmamak gerekir ki; şükür, nimetleri artırır. İsyan ve nankörlük ise mahrumiyete sürükler. Yüce Mevlamız, bu hususu bize şöyle haber verir: “Andolsun şükrederseniz elbette  size  nimetimi  artırırım.  Eğer  nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.”5

Hutbemi, Kur’an-ı Kerim’de İbrahim (a.s)’in dilinden bizlere öğretilen iman, sadakat, teslimiyet ve şükür ifadeleri ile  bitirmek  istiyorum:  “Allah,  beni  yaratan  ve  bana doğru yolu gösterendir. O, beni yediren ve içirendir. Hastalandığımda da bana şifayı Allah verir. O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır. O, hesap gününde, hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni sâlihlerin arasına kat!”6

Eğer  o  bir  ışık  ise,  Allah  onu  göklerin  derinliklerindeki güneşten bize göndermiştir. Yüce Rabbimizin ikramını gördükten sonra, bir bakalım, bütün benliğimizi kaplayan o şükran duygusu bizi nerelere götürecek! İşte o zaman Rabbimizin bize bağışladığı bunca nimet arasında şükretmenin ayrı bir yeri olduğunu göreceğiz.

 

1 Bakara 2/152.

2 Ebû Dâvûd, Vitir 26.

3 Buhârî, Teheccüd, 6; Müslim, Sıfâtü’l-Münâfıkîn, 81.

4 Müslim, Zühd ve Rekâik, 9.

5 İbrahim, 14/7.

6 Şuarâ, 26/78-83.

Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Exit mobile version