İnsanı İyilik Yaşatır

Kardeşlerim!

Bir ayet-i  kerimede  Yüce  Rabbimiz  şöyle buyuruyor:  “İyilik  ve  takva  (Allah’a  karşı  gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere  yardımlaşmayın.  Allah’a  karşı  gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.”1
Bir hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Yaptığı iyiliği kendisini sevindiren, kötülükleri de kendisini üzen kimse gerçek bir mü’mindir.”2

Kardeşlerim!

İslam  medeniyetinde  iyilik,  var  oluşun  gayesidir. Âlemlerin Rabbi, bizi yeryüzüne iyi insan olalım, iyiliği egemen kılalım diye gönderdi. “İyilik” gündelik hayatımızda daha çok “hayır” kavramıyla  ifade  edilir.  “Hayır”  deyince  her  türlü  iyi, güzel, faydalı, erdemli tutum ve davranışı anlarız. “Hayır işlemek”, iyilik yapmak anlamına gelir. Amacı insanlara iyilik ve yardım etmek olan gönüllü kuruluşlara “hayır kurumu” deriz. İnsanlara iyi dileklerimizi aktarırken “hayırlı   olsun”   temennisinde   bulunuruz.   Yola   çıkan kimseyi “hayra karşı” sözüyle uğurlarız. Rüyaları “hayra yormak” isteriz. İyiliğini gördüğümüz insanlara hayatlarında “hayır dua” eder, vefatlarından sonra onları “hayırla yâd” ederiz. Her türlü iyiliğin O’nun elinde olduğunu bildiğimizden, “Hayırlısı Allah’tan!” deriz. “Hayırlı evlat”, ailevî ve manevî değerlerine sahip çıkan iyi çocuklar için kullandığımız bir tabirdir. “Hayırhâh” insan, herkesin iyiliğini isteyen, iyiliksever kişidir. Muhammed  Mustafa  (s.a.s)  “hayru’l-beşer”dir;  o, insanların en iyisidir.

Kardeşlerim!

Yüce dinimize göre sadece iyi olmak yetmez. Sadece kendimize     iyi     olmak     yeterli     görülmez.   Bütün Müslümanlardan istenen, iyi değerler üretmek ve o değerlere öncülük, rehberlik yapmaktır; kötülükleri iyilikle ortadan  kaldırmaktır.  Kerim  Kitabımız,  böyle  yapıldığı takdirde en azılı düşmanlıkların en sıcak dostluklara dönüşeceğini  haber  verir  bizlere.  Bu  güzel  davranışın, hayır ve olgunluk sahibi kişilerin bir alameti olduğunu bildirir.3

Peygamber Efendimiz (s.a.s) de “Her iyilik sadakadır.”4 buyurarak bitmez tükenmez çeşitleri olan iyiliğin insana kazandırdığı sevaba işaret eder. Rahmet Elçisi, “Allah’ım! Beni iyilik yaptığında sevinç duyan, kötülük yaptığında da bağışlanma dileyen kullarından eyle”5    niyazıyla  aslında  hepimizin  birer   iyilik  neferi olmamızı ister.

Kardeşlerim!

Bizler, iyiliği yeryüzüne öğreten, iyiliklerle gönülleri fetheden bir medeniyetin mensuplarıyız. Bu medeniyet, insanı yaşat ki devlet yaşasın anlayışıyla yeryüzünü imar etmiştir. Bu medeniyet, ulaştığı her yeri, mescit ve camiler, vakıflar, hanlar, hamamlar,   imarethaneler, yetimhaneler, şifahaneler,  mektep  ve  medreseler,  çeşme  ve  sebiller, köprü ve kervansaraylarla donatmıştır. Bu medeniyetin mensupları, iyiliğe öncü, iyilere yol arkadaşı olmayı kendilerine hep şiar edinmişlerdir. Bizim medeniyetimiz, insan   onur   ve   haysiyetini   incitmemek   adına   ihtiyaç sahipleri için sadaka taşlarını düşünecek kadar ince bir anlayışa sahiptir. Bizim medeniyetimiz, soğuk kış günlerinde barınmaları için kuşlara ev yapacak kadar merhameti kuşanmış bir medeniyettir.

Ancak ne hazindir ki, bugün iyiliğin hayat bulduğu topraklardan, iyilerin imar ettiği kimi şehirlerden kan ve barut  kokusu  yayılıyor.  Kötülükler,  dünyanın  dört  bir yanını her geçen gün kuşatıyor. Bu manzara karşısında, İslam âlemi, bugün insanlığa karşı “iyilik teklifi”ni bir kez daha yenilemek zorundadır. Zamana tanıklık eden ve “Ben Müslümanım”  diyen  herkes,  iyiliğin  yeniden  bu coğrafyada   ve   bütün   dünyada   hâkim   kılınması   için seferber olmalıdır. Her bir mümin, en yakın çevresinden başlamak üzere her işinde hayra anahtar, şerre kilit olmayı kendine ilke edinmelidir.

Kıymetli Kardeşlerim!

Gümümüzde  iyilik  kavramı,  iki  büyük  tehlikeyle karşı karşıya kalmıştır. Bu tehlikelerden birincisi, iyiliğin, kişinin kendi faydası ve menfaatine şeyler olarak algılanmaya başlamasıdır. İkinci tehlike ise, sadece Allah rızası için yapılması gereken hayrın ve hayırseverliğin yerini zaman zaman bilinçli ya da bilinçsizce reklam ve gösterişin almasıdır.

Bu  olumsuzluklar  karşısında  bugün  yapılması gereken, yaratılış sebebi ve varoluş gayesini dikkate alarak insanın değeri ve onurunu yeniden yüceltmektir. Unutmayalım ki, İslam’ın iyilik anlayışını, sevgi, barış, merhamet ve adalet yüklü mesajlarını yeniden bütün yüreklere yerleştirmek, inananlar olarak hepimizin sorumluluğudur.

Sözlerime   Resul-i   Ekrem   (s.a.s)’in   iyilik   için yaşamayı bir varoluş sebebi olarak takdim ettiği şu dualarıyla son vermek istiyorum: “Allah’ım! Yaşamayı benim için her türlü iyiliği artırma vesilesi yap. Ölümü de benim için her türlü kötülükten kurtuluş sebebi yap!”6

 

1 Mâide, 5/2.

2 Tirmizî, Fiten, 7.

3 Fussilet, 41/34-35.

4 Müslim, Zekât, 52.

5 İbn Mâce, Edeb, 57.

6 Müslim, Zikir 75.

 

Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Exit mobile version